8 Ocak 2015 Perşembe

Doğan CÜCELOĞLU, Savaşçı (Tanıtım) - Murat ÇOLAK


Doğan CÜCELOĞLU, Savaşçı
İstanbul Kasım 1999. Sistem Yayıncılık. 400s.

Murat ÇOLAK
Psikoloji alanında tanınmış bir öğretim görevlisi olan yazarın, bir öğretmen olan Arif Beyin iç çatışmalarına kendi geliştirdiği yöntemlerle çözüm bulmaya çalışan, söyleşi biçiminde yazılmış bir kitaptır.
Yazar kitabına e.e.cummings’in “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, Kendin olarak kalabilmek, Dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, Artık hiç bitmez!.. “ sözüyle başlıyor. Kitabın adı olan savaşçı sözü bu anlamda bir savaşçıyı ifade ediyor. Kitabın içerisinde yer alan karakterlerden yazarın kendisi, gerçekte de olduğu gibi algılama, öğrenme, psikoloji ve iletişim konularında uzman ve tanınmış bir öğretim görevlisi; Arif Bey ise mutsuz, kendini aptal gibi hisseden, ne istediğini bilmeyen, yalnız, kendisini kaybolmuş hisseden bir sınıf öğretmeni. İki karakterin tanışmalarından sonra kitap içerisindeki konular yazar ve Arif Bey arasında Arif Bey’in soruları ve yazarın; hayatı, psikolojiyi, toplumu, felsefeyi, iletişim ve insan ilişkilerini konu edinen cevaplarıyla, soru-cevap şeklinde okuyucuya aktarılıyor.
      Birinci bölüm “Arayış”: Birinci bölümde arayıştan söz ediliyor. Anlamını yitiren bir yaşamın temel sorununun bireyin varoluşunda sadece kendisi için önemli gördüğü kişiler tarafından tanınmayı, kabul edilmeyi, sevilmeyi, özlenmeyi, değerli bulunup güvenilmeyi istemesi biçiminde yaşaması, kendine özgün bireysel yaşamın olmaması, olduğu anlatılıyor. Savaşçıdan ve özellilerinden kısaca bahşediliyor.
       İkinci bölüm “Uyanış”: İkinci bölümde arayış sonucunda farkına varma ve uyanıştan söz ediliyor. Kişi ancak uyandıktan sonra, daha önce uyuyor olduğunu kavrıyor. Yazar CARL SUNG’ın “Kendi kalbine bakmayanın yaşamı bulanıktır; kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur; içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.” sözüyle uyuyan kişinin uyuduğunu bilmezse gördüğünün rüya olduğunu anlayamayacağını ve farkına varmanın uyanış için ne derece önemli olduğunu vurguluyor.
       Üçüncü bölüm “Niyet”: Üçüncü bölümde niyet etmekten ve savaşçının anlamından bahsediliyor. Savaşçının başkası için değil, kendi gönlü, kendi niyetiyle, kendi yaşamı için savaşçı olduğu vurgulanıyor. Niyetin de anlamlı ve coşkulu bir yarın yaşatmak için yapılması, ancak bu yarının “kişisel bütünlük içinde bildiğimizi bilerek, bilmediğimizin farkında olarak, ikisi arasındaki farkın bilincinde gerçeğe sürekli saygılı olarak“ atılabileceği belirtiliyor.
      Dördüncü bölüm “Geleceği Yaratmak”: Dördüncü bölümde yarını ancak kişisel bütünlük içinde yaratabileceğimizden ve bütün kötülüklerin anası, bütün yanlışlıkların, geriliklerin kaynağının gerçeğe saygısızlık olduğu Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” sözüyle vurgulanıyor. İlişkilerde tutarlılık ve vicdan konuları işleniyor.
      Beşinci bölüm “Güç”: Beşinci bölümde yarını yaratmak için güçlü olmak gerektiğini söylüyor. Bu gücün nereden geleceği sorusuna, “kim olduğunu bil” diyor. “Kişinin gerçek gücü ortada” ve devam ediyor: “nasıl konuşacağını bil; kiminle, neyi, nerede, ne zaman ve nasıl konuşacaksın? En önemlisi niçin konuşacaksın? BİL” diyor.
Altıncı bölüm “Sorumluluk”: Altıncı bölümde yaşamdaki sorumluluk ve savaşçının sorumluluğundan bahsediliyor. Yaşam kimin sorumluluğu? diye bir soruya yazar “Kimine göre ana-babanın; kimine göre evlendiği eşinin; kimine göre komşusunun; kimine göre onu çalıştıran şirketin; kimine göre devletin; kimine göreyse yaşamda sorumluluk diye bir şey yoktur.” diyor.
Yedinci bölüm “Ölüm Bilinci”: Yedinci bölümde “Şimdi ve şu anı yaşama tembelliği” neden bu kadar yaygın? Neden görmeyiz bize bakan gözleri, neden kırarız gönülleri, neden pişmanlıklar içinde yuvarlanır gideriz? Sorularının yanıtı savaşçının ölüm bilinci içinde irdeleniyor.
Sekizinci bölüm “Değişim”: Sekizinci bölümde sıradan, kaybolmuş, güçsüz bir insanın dahi savaşçı olabileceği, bunun yolunun da değişim olduğu belirtiliyor. Bu değişimin nasıl olacağı sorusuna “Farkına vararak ve farkına vardığını yaşayarak.” diyor yazar.
Dokuzuncu bölüm “Bitmemiş İşler”: Dokuzuncu bölümde bitmemiş işlerle tanışıyoruz. Bitmemiş işler bitmeden gücümüzü kazanamayacağımız; şimdi ve şu anın tembelliğinden kurtulmamız gerektiği anlatılıyor ve örnek olarak onuncu bölümde Don Juan savaşçı olmanın güçlü örneklerini veriyor. 
       Onuncu bölüm “Savaşçı olmak için”: Onuncu bölüm Doğan Bey Arif Bey’e savaşçı bir öğretmen olmayı teklif etmektedir. Bunun için savaşçının tüm özelliklerini bir liste haline getirirler. Savaşçı, karar vermeden önce düşünür, inceler, gözden geçirir, acele etmez, her şeyi hesaba katar. Savaşçı kararını verirken özgür iradesi içinde verir. Verdiği karardan pişmanlık duymaz. Sabırlıdır ve niçin beklediğini bilir. Ölümün tümüyle bilincinde ama aynı zamanda da bunu umursamaz bir tavır içindedir. Hiçbir şeyin müptelası olmaz. Savaşçı seçimini yaparken gönlünün sesini dinler. Dünyayı olduğu gibi görür ve her şeye saygılıdır. Alçakgönüllüdür, her şeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görür. Yaşama katkıda bulunan her şeye ve herkese teşekkür duygusu besler.
On birinci bölüm “Gözden geçirme”: On birinci bölümde Arif Bey’le yazarın son buluşmasında konuşulanlar genel bir gözden geçiriliyor. Arif Bey’in ilk tanışmadaki psikolojik durumu ile en son durumu karşılaştırılıyor. Konuşulanların gözden geçirilmesi yapılırken yazar kitabın bütününü daha sade ve açık bir dille özet şeklinde okuyucuya tekrar veriyor. Bir insanın düşüncelerinin ve yaşamının nasıl değişebileceği konusu Arif Bey’in düşünceleriyle ortaya konuluyor.
       On ikinci bölüm “Devam edelim”: On ikinci bölüm Arif Bey ve Doğan Bey yaptıkları bir telefon görüşmesinde, toplumsal sorunlar ve konular üzerine odaklanmış yeni bir dizi buluşma daha yapmaya karar verirler.
       Kitaptan çıkarılacak en önemli not; hayat boyu yaptığımız davranışlar hakkında sorduğumuz neden ve niçin sorularını cevaplayabilmenin en önemli şartı kendi benliğimizin ve çevremizin farkına varmaktır.
       Benim görüşüme göre; yazar kitabın psikolojik ve felsefe konulu olmasından dolayı okuyucuyu sıkmamak ve sürükleyici gelmesi amacıyla kitabı söyleşi şeklinde yazmıştır; bu da kitabın albenisini ve cazibesini arttırmıştır. Kitap bizlere coşkulu ve mutlu yaşamanın gerekliliklerini en güzel bir şekilde aktarıyor. İnsanın mutlu olması için sıkı sıkıya bağlandığı zincirlerinden ve kaygılarından kurtulması gerektiğinden bahsediyor. Kendini geliştirmek ve hayatı anlamlı yaşamak isteyen herkesin alıp okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. Doğan Cüceloğlu’na da deneyimlerini ve eşsiz bilgilerini kitap yoluyla bize aktarmaya çalıştığı için teşekkürlerimi sunuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder