TÜRK BÜYÜKLERİNDEN MEHMET AKİF
ERSOY
Şeyma KAYDUÇ[1]
Edebiyatımızda
büyük yer etmiş olmasının dışında İslamcılık veya ümmetçilik fikir yapısının da
önde gelen isimlerinden olan milliyetçi bir şairimizdir. Milli ve manevi
duyguları ön planda tutan Ersoy'u, aynı zamanda bir Türk Büyüğü olarak da
niteleyebiliriz.
Mehmet Akif'in Eğitim Hayatı
1878
yılı Şubat ayı başlarında 4 yıl 4 ay 4 günlük olan Mehmet Akif, geleneğe uygun
olarak Fatih’te Emir Buhari mahalle mektebine başlatıldı. Buraya iki seneye
yakın bir süre devam ettikten sonra 1879 yılı sonlarında Fatih İbtidaisi’ne
(ilkokul) geçmiştir. Babası kendisine o yıl Arapça öğretmeye başladı. Üç yıllık
ilkokulu bitiren Mehmet Akif, 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesi’ne (ortaokul)
başladı. Bu sırada hem babasının Arapça derslerini hem de Fatih Camisinde
Farsça dersleri veren Esad Dede’yi takip etmektedir. Türkçe ve Fransızca
derslerinde de akranlarından çok ileri olan Mehmet Akif’in dil öğrenme
konusunda üstün kabiliyeti olduğu görülüyordu. 1885 yılında üç yıllık ortaokulu
bitirince babası meslek seçimini kendisine bırakır. Bunun üzerine 10 gün kadar
devam ettiği Mülkiye Mektebi’nden ayrılarak 1889 yılında eğitime başlayan
Baytarlık Mektebi’ne (veterinerlik) kayıt yaptırır ve 1893 yılında mezun olarak
hayata atılır.[2]
Mehmet
Akif’in eğitim hayatı sırasında karşılaştığı iki felaket vardır. Bunlardan
birisi, babasının ölümü ve diğeri ise evlerinin yanmasıdır. Bu iki felaket de
1889 yılında olmuştur. Evlerinin yanması üzerine Mehmet Akif’in babasının
Prizren’li talebesi Hoca Mustafa Efendi, hocasının yanan evi yerine üç dört
odalı bir ev yaptırarak hocasına olan sadakatini ve vefasını gösterir.[3]
Mehmet Akif'in Fikir Yapısı ve Yaptığı Faaliyetler
1893
yılında Veterinerlik Fakültesini bitiren Mehmet Akif, veteriner müfettişi
olarak çalışmaya başlamıştır. Mehmet Akif, 20 yıl kadar bu mesleğini sürdürür
ve 1913 yılında kurum müdürü Abdullah Efendi’nin haksız yere görevden
alınmasına tepkisini göstermek üzere istifa etmiştir. Vazifesinin merkezi
İstanbul olmakla birlikte, dört yıl kadar Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ın
çeşitli bölgelerinde görevli olarak dolaşmış, çeşitli merkezlerde kısa veya
uzun süreli kalmıştır. Görevi köylerde hayvan hastalıklarıyla ilgilenmektir. Bu
görevi sayesinde sürekli gezen şair, halkı çok yakından tanıma imkânı
bulmuştur.[4]
1906
yılında Halkalı Ziraat Mektebinde edebiyat öğretmeni olarak ders vermeye
başlar. 1908 yılında İttihad ve Terakki Partisine girer. Aynı yıl hem Sırat-ı
Müstakim’de şiirler yayınlamaya başlar hem de İstanbul Üniversitesinde edebiyat
derslerine girmek üzere öğretim üyesi olur. 1913 yılında bu görevinden de
istifa eder. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başladığında Almanya’daki esir
Müslüman askerleri kurtarmak ve faydalı olmak için Teşkilat-ı Mahsusa’nın
seçtiği heyet içinde Almanya’ya gider. 5 Haziran 1920’de Burdur milletvekili
olur ve 21 Mart 1923 tarihine kadar bu görevine devam eder. Milletvekilliğinin
sona ermesiyle birlikte ailesiyle birlikte İstanbul’a döner. Mehmet Akif’in
şiir yazdığı 1908-1923 yılları idare değişiklikleri, savaş, bozgun, toprak
kayıpları, işgal ve yeniden dirilme yıllarıydı. Mehmet Akif, bu dönemin aktüel
olaylarından etkilenir ve etkiler.[5]
Birinci
Dünya Savaşı’nın Türkiye aleyhine sonuçlanması, batılı emperyalist ülkelerin
İslam âleminin bütünlüğünü dağıtmak için birlik olmalarına karışlık
Müslümanların birbiriyle boğuşarak parçalanmaları Mehmet Akif’i çok üzmüştür.
Bir ara karamsarlığa kapılan Mehmet Akif Osmanlı Cihan Devletinin mağlup
olmaması için şiirler, makaleler yazarak, camilerde vaazlar vererek, halka
konuşmalar yaparak batı emperyalizmine karşı toplumun mücadele gücünü artırmaya
çalışır. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkması, ardından Ayvalık’ın
alınması üzerine Mehmet Akif, İstanbul’dan derhal Balıkesir’e gider ve Zağanos
Paşa Camisinde verdiği vaazla halkı istiklalini korumak için milli mücadeleye
teşvik eder. Bu hareketi yüzünden Darü’l-hikmeti’l-İslamiyye azalığından
çıkartılır. Mehmet Akif’e, savaş yıllarında yapmış olduğu büyük fedakârlık ve
kahramanlıklar nedeniyle tarih ve fikir adamaları tarafından hiç tereddüt
edilmeden “İstiklal Savaşımızın Manevi Önderi” sıfatı verilmiştir.[6]
İstiklal Marşı'nın Yazılması ve Kabulü
Milli
mücadelenin çetin safhalarında hem millete ve ordumuza moral vermek hem de
sesimizi siyasî olarak bütün dünyaya duyurarak bağımsızlık mücadelesinden asla
taviz vermeyeceğimizi ilân etmek üzere bir marş yazılmasının uygun olacağı
fikri ortaya çıkmıştı. Eğitim Bakanlığı'nın yürüttüğü çalışmalarda, birinciliği
kazanan eserin sahibine 500 lira nakdî mükâfat verileceği duyurulmuştu.
Neticede; 500'den fazla şiirin gönderildiği yarışmada birinciliğe lâyık bir
şiir bulunamamıştı. Vaat edilen mükâfat sebebiyle müsabakaya katılmayan, ancak
şairliği ve bu konudaki kabiliyeti herkes tarafından bilinen Mehmet Akif'ten
Maarif Vekili Hamdullah Suphi ve Balıkesir Mebusu Hasan Basri böyle bir şiiri
ancak kendisinin yazabileceğini beyanla bir şiir talep etmişlerdi. Neticede;
yazılan şiir, Meclis tarafından beğenilerek burada okunmuş ve Millî Marş olarak
kabul edilmiştir. Bunun üzerine 12 Mart 1921 günü kabul edilen ve milletin
ruhuna ve ordumuzun kahramanlığına hitap eden marş, Maarif Vekili Hamdullah
Suphi tarafından yeniden okunmuş, milletvekilleri tarafından ayakta
dinlenilerek büyük bir coşkuyla alkışlanmıştır.[7]
Mehmet
Âkif'in Ankara günlerinde çektiği maddî sıkıntı herkesin malumu olmasına
rağmen, hatta şiddetli soğuklarda bir arkadaşının paltosunu giyerek Meclis'e
gittiği bilindiği hâlde, o, vaat edilen mükâfatı kabul etmemiş ve
Dâru'l-Nisaiye'ye bağışlamıştır. Sonraki yıllarda, İstiklâl Marşı gibi bir
şiirin yeniden yazılıp yazılamayacağı tartışmalarına, "Allah bu millete
bir daha böyle bir marş yazdırmasın!" sözleriyle karşılık vererek, o
dönemde yaşanan hâdiselerin ciddiyet ve vahametini yeniden gözler önüne
sermiştir.[8]
Mehmet Akif'in Eserleri
Şiirlerini
"Safahat" adlı eserinde toplamıştır ve bu eser 7 bölümden oluşur. Bu
bölümler aşağıda verilmiştir.[9]
Birinci
bölüm olarak "Safahat"; 1911 yılında yazılmıştır ve Osmanlı
toplumunun Meşrutiyet yıllarına değinir.
İkinci
bölüm "Süleymaniye Kürsüsünde" olup, Osmanlı'da aydın-halk arasındaki
ilişkiyi inceler.
Üçüncü
bölüm "Hakkın Sesleri", 1913 yılında yazılmıştır. Her şiirin başında
dönemin toplumsal ve siyasal olaylarına ışık tutan birer ayet vardır.
Dördüncü
bölüm "Fatih Kürsüsünde", genç nesle mücadeleyi ve çalışma azmini
kazandırmayı amaçladığı düşüncelerinden oluşur. 1914 yılında tamamlanmıştır.
Beşinci
bölüm ise "Hatıralar" bölümü, Akif'in 1917 yılında, İslam birliğini
vurgulayarak, her şiirinin başına bir hadis yerleştirdiği bölümdür.
Altıncı
bölüm "Asım", 1924'te olması gereken gençlik tipi, birinci dünya
savaşı tablolarıyla verilir.
Yedinci
bölüm "Gölgeler" ise, dini şiir ve dörtlüklerden oluşmaktadır.
Sonuç
İstiklal
Marşımızın şairi olarak tanıdığımız Mehmet Akif, çok sayıda incelemelere,
makalelere ve tezlere konu olmuş büyük edebi kişiliğinin yanında, bir fikir
adamı olup ülkülerini şiirlerine oldukça başarılı bir şekilde yansıtabilen usta
sanatçılarımızdandır.
Bir
Türk büyüğü olarak görülmesinin asıl sebebi, sanat kaygısını milli ve manevi
düşüncelerin gerisinde tutarak, kendisini topluma adamış bir sanatçı olması ve
toplumun en büyük sınavı olan milli mücadele yıllarında göstermiş olduğu büyük
çaba ve halka yaptığı öncülüktür.
KAYNAKÇA
HALEOĞLU Mehmet, İstiklal Marşının Kabulü", Sızıntı,
386(2011), s.1
http://www.mehmetakifersoy.com/makale_detay.php?makaleid=1349
http://www.edebiyatogretmeni.org/mehmet-akif-ersoy/
[1] T.C.
Celal Bayar Üni. Eğitim Fakültesi, Türkçe Öğretmenliği Lisans Öğrencisi
[2] http://www.mehmetakifersoy.com/makale_detay.php?makaleid=1349
[3]
Gösterilen yer.
[4]
Gösterilen yer.
[5] http://www.mehmetakifersoy.com/makale_detay.php?makaleid=1349
[6]
Gösterilen yer.
[7] Haleoğlu
Mehmet, "İstiklal Marşının Kabulü", Sızıntı, 386(2011), s.1
[8] Mehmet
Haleoğlu, a.g.e, s.1
[9] http://www.edebiyatogretmeni.org/mehmet-akif-ersoy/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder