8 Ocak 2015 Perşembe

Türk Büyüklerinden Mehmet Akif ERSOY - Şeyma KAYDUÇ




TÜRK BÜYÜKLERİNDEN MEHMET AKİF ERSOY
Şeyma KAYDUÇ[1]
Edebiyatımızda büyük yer etmiş olmasının dışında İslamcılık veya ümmetçilik fikir yapısının da önde gelen isimlerinden olan milliyetçi bir şairimizdir. Milli ve manevi duyguları ön planda tutan Ersoy'u, aynı zamanda bir Türk Büyüğü olarak da niteleyebiliriz.
Mehmet Akif'in Eğitim Hayatı
1878 yılı Şubat ayı başlarında 4 yıl 4 ay 4 günlük olan Mehmet Akif, geleneğe uygun olarak Fatih’te Emir Buhari mahalle mektebine başlatıldı. Buraya iki seneye yakın bir süre devam ettikten sonra 1879 yılı sonlarında Fatih İbtidaisi’ne (ilkokul) geçmiştir. Babası kendisine o yıl Arapça öğretmeye başladı. Üç yıllık ilkokulu bitiren Mehmet Akif, 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesi’ne (ortaokul) başladı. Bu sırada hem babasının Arapça derslerini hem de Fatih Camisinde Farsça dersleri veren Esad Dede’yi takip etmektedir. Türkçe ve Fransızca derslerinde de akranlarından çok ileri olan Mehmet Akif’in dil öğrenme konusunda üstün kabiliyeti olduğu görülüyordu. 1885 yılında üç yıllık ortaokulu bitirince babası meslek seçimini kendisine bırakır. Bunun üzerine 10 gün kadar devam ettiği Mülkiye Mektebi’nden ayrılarak 1889 yılında eğitime başlayan Baytarlık Mektebi’ne (veterinerlik) kayıt yaptırır ve 1893 yılında mezun olarak hayata atılır.[2]
Mehmet Akif’in eğitim hayatı sırasında karşılaştığı iki felaket vardır. Bunlardan birisi, babasının ölümü ve diğeri ise evlerinin yanmasıdır. Bu iki felaket de 1889 yılında olmuştur. Evlerinin yanması üzerine Mehmet Akif’in babasının Prizren’li talebesi Hoca Mustafa Efendi, hocasının yanan evi yerine üç dört odalı bir ev yaptırarak hocasına olan sadakatini ve vefasını gösterir.[3]
Mehmet Akif'in Fikir Yapısı ve Yaptığı Faaliyetler
1893 yılında Veterinerlik Fakültesini bitiren Mehmet Akif, veteriner müfettişi olarak çalışmaya başlamıştır. Mehmet Akif, 20 yıl kadar bu mesleğini sürdürür ve 1913 yılında kurum müdürü Abdullah Efendi’nin haksız yere görevden alınmasına tepkisini göstermek üzere istifa etmiştir. Vazifesinin merkezi İstanbul olmakla birlikte, dört yıl kadar Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde görevli olarak dolaşmış, çeşitli merkezlerde kısa veya uzun süreli kalmıştır. Görevi köylerde hayvan hastalıklarıyla ilgilenmektir. Bu görevi sayesinde sürekli gezen şair, halkı çok yakından tanıma imkânı bulmuştur.[4]
1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebinde edebiyat öğretmeni olarak ders vermeye başlar. 1908 yılında İttihad ve Terakki Partisine girer. Aynı yıl hem Sırat-ı Müstakim’de şiirler yayınlamaya başlar hem de İstanbul Üniversitesinde edebiyat derslerine girmek üzere öğretim üyesi olur. 1913 yılında bu görevinden de istifa eder. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başladığında Almanya’daki esir Müslüman askerleri kurtarmak ve faydalı olmak için Teşkilat-ı Mahsusa’nın seçtiği heyet içinde Almanya’ya gider. 5 Haziran 1920’de Burdur milletvekili olur ve 21 Mart 1923 tarihine kadar bu görevine devam eder. Milletvekilliğinin sona ermesiyle birlikte ailesiyle birlikte İstanbul’a döner. Mehmet Akif’in şiir yazdığı 1908-1923 yılları idare değişiklikleri, savaş, bozgun, toprak kayıpları, işgal ve yeniden dirilme yıllarıydı. Mehmet Akif, bu dönemin aktüel olaylarından etkilenir ve etkiler.[5]

Birinci Dünya Savaşı’nın Türkiye aleyhine sonuçlanması, batılı emperyalist ülkelerin İslam âleminin bütünlüğünü dağıtmak için birlik olmalarına karışlık Müslümanların birbiriyle boğuşarak parçalanmaları Mehmet Akif’i çok üzmüştür. Bir ara karamsarlığa kapılan Mehmet Akif Osmanlı Cihan Devletinin mağlup olmaması için şiirler, makaleler yazarak, camilerde vaazlar vererek, halka konuşmalar yaparak batı emperyalizmine karşı toplumun mücadele gücünü artırmaya çalışır. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkması, ardından Ayvalık’ın alınması üzerine Mehmet Akif, İstanbul’dan derhal Balıkesir’e gider ve Zağanos Paşa Camisinde verdiği vaazla halkı istiklalini korumak için milli mücadeleye teşvik eder. Bu hareketi yüzünden Darü’l-hikmeti’l-İslamiyye azalığından çıkartılır. Mehmet Akif’e, savaş yıllarında yapmış olduğu büyük fedakârlık ve kahramanlıklar nedeniyle tarih ve fikir adamaları tarafından hiç tereddüt edilmeden “İstiklal Savaşımızın Manevi Önderi” sıfatı verilmiştir.[6]
İstiklal Marşı'nın Yazılması ve Kabulü
Milli mücadelenin çetin safhalarında hem millete ve ordumuza moral vermek hem de sesimizi siyasî olarak bütün dünyaya duyurarak bağımsızlık mücadelesinden asla taviz vermeyeceğimizi ilân etmek üzere bir marş yazılmasının uygun olacağı fikri ortaya çıkmıştı. Eğitim Bakanlığı'nın yürüttüğü çalışmalarda, birinciliği kazanan eserin sahibine 500 lira nakdî mükâfat verileceği duyurulmuştu. Neticede; 500'den fazla şiirin gönderildiği yarışmada birinciliğe lâyık bir şiir bulunamamıştı. Vaat edilen mükâfat sebebiyle müsabakaya katılmayan, ancak şairliği ve bu konudaki kabiliyeti herkes tarafından bilinen Mehmet Akif'ten Maarif Vekili Hamdullah Suphi ve Balıkesir Mebusu Hasan Basri böyle bir şiiri ancak kendisinin yazabileceğini beyanla bir şiir talep etmişlerdi. Neticede; yazılan şiir, Meclis tarafından beğenilerek burada okunmuş ve Millî Marş olarak kabul edilmiştir. Bunun üzerine 12 Mart 1921 günü kabul edilen ve milletin ruhuna ve ordumuzun kahramanlığına hitap eden marş, Maarif Vekili Hamdullah Suphi tarafından yeniden okunmuş, milletvekilleri tarafından ayakta dinlenilerek büyük bir coşkuyla alkışlanmıştır.[7]
Mehmet Âkif'in Ankara günlerinde çektiği maddî sıkıntı herkesin malumu olmasına rağmen, hatta şiddetli soğuklarda bir arkadaşının paltosunu giyerek Meclis'e gittiği bilindiği hâlde, o, vaat edilen mükâfatı kabul etmemiş ve Dâru'l-Nisaiye'ye bağışlamıştır. Sonraki yıllarda, İstiklâl Marşı gibi bir şiirin yeniden yazılıp yazılamayacağı tartışmalarına, "Allah bu millete bir daha böyle bir marş yazdırmasın!" sözleriyle karşılık vererek, o dönemde yaşanan hâdiselerin ciddiyet ve vahametini yeniden gözler önüne sermiştir.[8]
Mehmet Akif'in Eserleri
Şiirlerini "Safahat" adlı eserinde toplamıştır ve bu eser 7 bölümden oluşur. Bu bölümler aşağıda verilmiştir.[9]
Birinci bölüm olarak "Safahat"; 1911 yılında yazılmıştır ve Osmanlı toplumunun Meşrutiyet yıllarına değinir.
İkinci bölüm "Süleymaniye Kürsüsünde" olup, Osmanlı'da aydın-halk arasındaki ilişkiyi inceler.
Üçüncü bölüm "Hakkın Sesleri", 1913 yılında yazılmıştır. Her şiirin başında dönemin toplumsal ve siyasal olaylarına ışık tutan birer ayet vardır.
Dördüncü bölüm "Fatih Kürsüsünde", genç nesle mücadeleyi ve çalışma azmini kazandırmayı amaçladığı düşüncelerinden oluşur. 1914 yılında tamamlanmıştır.
Beşinci bölüm ise "Hatıralar" bölümü, Akif'in 1917 yılında, İslam birliğini vurgulayarak, her şiirinin başına bir hadis yerleştirdiği bölümdür.
Altıncı bölüm "Asım", 1924'te olması gereken gençlik tipi, birinci dünya savaşı tablolarıyla verilir.
Yedinci bölüm "Gölgeler" ise, dini şiir ve dörtlüklerden oluşmaktadır.
Sonuç
İstiklal Marşımızın şairi olarak tanıdığımız Mehmet Akif, çok sayıda incelemelere, makalelere ve tezlere konu olmuş büyük edebi kişiliğinin yanında, bir fikir adamı olup ülkülerini şiirlerine oldukça başarılı bir şekilde yansıtabilen usta sanatçılarımızdandır.
Bir Türk büyüğü olarak görülmesinin asıl sebebi, sanat kaygısını milli ve manevi düşüncelerin gerisinde tutarak, kendisini topluma adamış bir sanatçı olması ve toplumun en büyük sınavı olan milli mücadele yıllarında göstermiş olduğu büyük çaba ve halka yaptığı öncülüktür.




KAYNAKÇA
HALEOĞLU Mehmet, İstiklal Marşının Kabulü", Sızıntı, 386(2011), s.1
http://www.mehmetakifersoy.com/makale_detay.php?makaleid=1349
http://www.edebiyatogretmeni.org/mehmet-akif-ersoy/
               


[1] T.C. Celal Bayar Üni. Eğitim Fakültesi, Türkçe Öğretmenliği Lisans Öğrencisi
[2] http://www.mehmetakifersoy.com/makale_detay.php?makaleid=1349
[3] Gösterilen yer.
[4] Gösterilen yer.
[5] http://www.mehmetakifersoy.com/makale_detay.php?makaleid=1349
[6] Gösterilen yer.
[7] Haleoğlu Mehmet, "İstiklal Marşının Kabulü", Sızıntı, 386(2011), s.1
[8] Mehmet Haleoğlu, a.g.e, s.1
[9] http://www.edebiyatogretmeni.org/mehmet-akif-ersoy/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder